Dina tekrar bizimle

24 Kasım 2008



Hikaye uzun ve karışık. Ama sonuç güzel.

Read more...

Bezelye nasıl yenir / yedirilir?

20 Kasım 2008

Mamalardan kurtulup normal gıdalara geçtiğimizden beri yediremediğim bazı yemekler var; misal bezelye.

Geçen akşam da özene bezene bir sefer daha deneyeyim, belki yer umuduyla pişirdiğim bezelyenin yüzüne bakılmayınca vazgeçmek üzereydim ki... Son bir şans daha vermek istedim. Tabağı aldım elime.

Anne: “Lâl’cim bu küçük yeşil topları görüyor musun? Hani senin de var ya, goool yapıyoruz. Bunlarla da goool yapalım mı?
Lâl: oydi (o değil)
Anne: O annecim, ama bunlar çok küçük. Ayakla oynanmaz o yüzden. Bunlar senin ağzının içine girecek, sonra goool diye bağıracağız, tamam mı?
Lâl: ı ıııııhhh
Anne: Bak deneyelim, tek tek topları ağzına uçurucam. Sen kocamam aç tamam mı?
Lâl: ??!!!
Anne: aç aç aaaaaç kocamaaaan.
Lâl: gooooool
Anne: evet işte böyle. Gördün mü nasıl goool oldu, bravo sana.
Lâl: akkkkıı – alkışlama hareketiyle (alkış)

Bir tabak dolusu bezelye tek-tek yedirmek suretiyle bitirildi, yaklaşık 1 saat sürdü. Şimdi düşünüyorum acaba gerçek topu da yemeye kalkışır mı? : )

Read more...

Dina gitti.

19 Kasım 2008

Read more...

Bir Şirin buluşma

17 Kasım 2008

Uzun zamandır görüşmeye niyetlenip, hep araya bir şeyler girince ertelemek durumunda kaldığımız bir Şirin buluşma gerçekleşti. Bu buluşma-amama girişiminde baştan beridir bir aksilik olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu sefer de buluşma gerçekleşti fakat benim yoğunluğum nedeniyle günlüğümüze aktarılamadı. Derkeen nihayet bugün kayıtlara geçiriliyor.

Canım arkadaşım, iş hayatımdaki ilk günlerde hep desteğini hissettiğim, sonraki günlerde yolumuzun bir şekilde hep kesiştiği, sanal veya gerçeğin ta kendisi olarak çılgın ifadeli yazışmalarıyla hep çözmem gereken şirin insan. Şirin’in şekerim bizi evine kahveye davet etti. Hani iki lafın belini kıralım da aradaki zamanı kapatalım diye. Ben de aldım kızımı düştüm yola. Hah. Ne sohbeti, ne laflaması. Şirinim şekerim en alâsından kahvesini yaptı ama Lâlocan bu rahat durur mu? Kâh sehpanın üzerinde, kâh televizyonun dibinde, hooop gazeteliğin içinde, pat yerde derken. Akşamı ettik.

Neyse ki arada Lâl’in eline bezimsi birşey verdik de “Lal’cim şuraların tozunu bi alıver” kızım diye oyaladık. Şirinim şekerim senin evinde pek tozluymuş yahu : )

Özgür, bu arada televizyonun ayarlarını bozduğumuz ve dergilerini kurcaladığımız için özür : )













Read more...

10 Kasım 2008

10 Kasım 2008


10 Kasım 1938 - Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sabah saat 9:05'te Dolmabahçe Sarayı'nda, 57 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Türkiye'de ulusal yas ilan edildi.

Kaynak: Vikipedi

10 Kasım 2008 – Sabah saat 09:05. Levent Yapı Kredi Plaza’ların önündeyim.
Klaksonlar çalmaya başlar. Herkes kontağı kapatıp aracından iner. Yayalar durur. Bir dakikalık saygı duruşu başlar.

Türkiye’de, İstanbul’da bir dakikalığına hayat durur.

Bir kızımız var.

Gözümüzden sakındığımız, iyi bir gelecek vaadedebilmek amacıyla dişimizle, tırnağımızla, uyukusuz gecelerce, bir gülüşüne içimiz gidercesine, bir damla göz yaşına içimiz burkulurcasına…. Esirgediğimiz, kolladığımız.

Nasıl bir gelecek vaadedebiliyoruz ona? Sosyal devlet mi? Demokratik devlet mi? Hukuk devleti mi?

Mafyaların, tetikçilerin, iç hesaplaşmaların, rant peşinde koşan siyasetçi bozmalarının olmadığı, kardeşlerden birinin dağda terör örgütünde eğitim gördüğü, diğerinin anlı şanlı vatani görevini yaptığı – kardeş kavgalarının olmadığı; çağdaş, sosyal, adil, eşitlikçi…

Biz bir tane doğururken; beşer onar üreyen, kadına kuluçka makinasından daha fazla anlam yüklemeyen zihniyetler mi yönetecek benim kızımın jenarasyonunu?

Bir dakikalık saygı duruşunda bunları düşündüm. Yine gözlerim doldu, yine sokak ortasında ağlayamamaktan burnum sızladı.

Annelik mi beni böyle yaptı? Eskiden önemsiz miydi, yoksa toplumda kutuplaşmalar oldukça mı önem kazandı?

Bilmiyorum.

Bildiğim; yaşanılası, kavgaların olmadığı bir Türkiye bırakmak isteğim.

Read more...

Bir çığlık!

7 Kasım 2008

Yazılası, anlatılası, resmedilesi o kadar çok şey birikti ki...

Sabah işe gelmek için, ofiste işleri yetiştirip akşama kalmamak için, akşam trafikte eve dönebilmek için, Lâl’in uyukusu sıktı mızmızlığından önce evde olabilmek için... ama hep yetişmek için... kendimi ve hayatı sorgulamadan motomot geçirilen en yoğunundan bir haftanın neticesinde uzun süredir sayfamıza bir şey yazamanın ve blog arkadaşlarımın sayfalarını ziyaret edememenin verdiği isyanla yeter! diyorum.

Ve keyifli bir Pazar gezmesinin resmi ile noktalıyorum.

Read more...