Harika bir Cumartesi

31 Mart 2008



Cumartesi günü çok uzun zamandır görmediğim en çatlak, en komik, en sevgili arkadaşım ve canım kızımla beraber Gloria Jeans’de harika bir gün geçirdik. Deniz durup durup, inanamıyorum Gökşen yaa, sen nasıl anne oldun, ne ara yaptın sen bunu, nasıl güleç bişey yaptın sen diye gözlerine inanamazken ben de arada hem Lâl’in yemeğini yedirmeye çalıştım, hem de cevaplar yetiştirdim Deniz’e. Ancak Lâl uzun zamandır bu denli insan sirkülasyonu olan bir yerde bulunmadığından, şaşkınlıkla içeri girip çıkanları, sokaktan geçenleri izledi. Ve yemek yalan oldu. Bizim kahvelerimiz soğudu. Bize servis yapan zavallı çocuk, bizim kahvelerimizi mikrodalgada ısıtmaktan, Lâl’in mamasıni içine koyacağımız içi sıcak su dolu fincan taşımaktan helak oldu.



Kısa günün kârı ise Deniz ablamızın Amerika’dan Lâl’e harika bir elbise ve şort takım hediye etmesi oldu. Lâl her zaman olduğu gibi kıyafetine öncelikle etiketinden bakmaya başladı. Ne olduğunun önemi yok, benin kızım yastık kenarı etiketi, yorganının etiketi, oyuncaklarının etiketi ve bilumum etiket benzeri şeylerle dakikalarca gıkını çıkartmadan inceleyebiliyor : )

Read more...

Diş buğdayı

Lâl’in ilk dişi patladığından beridir tutturdum ben diş buğdayı yapmak istiyorum diye. Arkadaş çevremden ve yeni annelerden “hı? o nedir?” gibi sorular geldi tabii. Diş buğdayı bebeğin ilk dişi patladıktan sonra buğdayın vb. tahılların kaynatılarak yenmesi; sonrasında bir parça buğdayın bebeğin üzerine saçılması ve böylece bebeğin dişlerinin rahat patlaması inanışını güden bir gelenek. Bu yaşıma kadar her şeye akademik yaklaşmaya çalışan ben, belgesel insanı ben bunu niye istiyorum diye kendimi epey bir sorguladım. Bebeğime bir faydasının dokunması ihtimali var ya, işte bu yüzden. Sınavlara girerken bir avuç pirinç yutturmaya çalışan canım annemi (boğulma riskim olsa da) o gün daha iyi anladım. Dişlerin pıtır pıtır, ağrısızca patlasın bebeğim.

Read more...