Bravo Lâl’e

24 Temmuz 2009

Evet, Lâl tamıtamına 27 ay 2 haftalık bir çocuk iken bu işi de çözmüş bulunuyoruz.

Hikaye çok ani başladı aslında. Bir akşam eve döndüğümde anannesi [bugün sadece bir kazamız var] dedi. Eyvah ne kazası, neler oluyor diye gözlerimi pörtletmiş bakıyorken [korkma, bezi çıkarttık sadece bir defa altına kaçırdı ] diye açıklama getirdi. İlk gün için çok başarılı bir sonuç aldığımızdan olsa gerek tesadüf diye yorumlamıştım. Eğitim sürecindeki bir hafta içerisinde ise toplam 3 küçük, 2 büyük kazamız oldu : ) Ben bu süreyi hep eğitim aşaması olarak yorumladığımdan henüz buraya yazacak cesareti bulamamıştım. Taaa ki dün akşam dışarıda yediğimiz yemekte yaşadıklarımıza kadar.

Lâl, haftada bir gün ananneyi dinlendirme maksatlı, hala ile özlem giderme amaçlı babasıyla beraber işe gidiyor. Dün olduğu gibi. İş dönüşü hadi dedik, yaz girdiğinden beridir İstanbul’da değiliz, inelim caddeye, bir güzel yemek yiyelim. Toca kişisi hiç itiraz etmedi. Mekan önerisinde bile bulundu hatta... sebebini sonradan anlayacağım bir maç söz konusuymuş meğer. Neyse ikimizin de amacına hizmet ettiği sürece sorun yok dedik, attık kendimizi havadar, üç tarafı açık bir mekana... Malum bugünlerde AB kriterleri kadar önemli bir kriter yeme içme mekanlarının üç tarafının açık olması.
Verdik siparişlerimizi... Bir mekana erkek kişisi girince ve bu koca koca adamlara maç da seyrettirince caaanım mekanın nasıl tribüne döndüğünü izlemek Lâl için eğlenceli geldi sanırım. Şaşkın şaşkın ve uzuuun bir süre yaş ortalaması 30’lar olan adamların hop oturup hop kalkmaları, alkış kıyamet zıplamaları bir süre oyaladı yer fıstığını. Derken yemeklerimiz geldi, baba heyecandan dörtköşe gel bakalım yavru kartalım ben yedireceğim sana diyip kıyısına da aldı Lâl’i... e ben de mutlu ağız tadıyla yemeğimi yiyeceğim, şöyle bir tadını çıkaracağım yaz akşamının... Ammaaa henüz ikinci lokmamı atarken ağzıma, karşımda oturan yer fıstığı suratını ekşitip garip mimikler yapmaya başladı. Anladım ben onu bir sıkıntısı var. Hemen eğilip sordum:

[lal’cim çişin mi geldi?]
[hı hııı]
[Annecim arabadan inerken bez bağlamıştım ya, bir seferlik yapabilirsin ona, yanımıza alamadık tuvalet adaptörünü]
[bezimi çıkay anne]
[tatlım çıkaramayız burada, sadece bir seferlik lal’cim bezine yap hadi annem]
[yapamam bezimi çıkay anne]
[hadi tuvalete inelim o zaman, ben seni tutarım sen yaparsın olur mu?]
[oluy]

Restoranın dar uzun merdivenleri, bir çırpıda inildi. Az kaldı hemen yetiştiricem seni bıdı bıdı açıklamalar eşliğinde...
İnmesine indik... tuvalet de temiz görünüyor da... nasıl dezenfekte edicez şimdi?
İnilen merdivenlerden aynı hızla yukarı çıkılır.... bir taraftan lal’in sorularına cevap yetiştiriyorum... burası evimiz değil, hızlıca temizliycem ben bıdıbıdılarını açıklarken karşımıza çıkan ilk garsondan bolca ıslak mendil istedik. Sağolsun bir kucak dolusu mendille geri geldi... Merdivenler geri inildi. Klozet mendille defalarca silindi, tuvalet kağıtları serildi ve ben nefesim tükenmek üzereyken oturtabildim bizimkini.

Oturttum da, bir huzursuzluk var belli. Büyük geldi klozet haliyle... Sarıl dedim boynuma... sarıldı ama olmuyor.

[evimise gidelim anne, yapamıyoyum]
[tatlım tutuyorum ben seni, korkulacak birşey yok... evdekinin aynısı bu da.. sadece biraz daha büyük]
[oymas anne evimise gidelim]
[lütfen lal, bak sonra karnın ağrır]
[öyle deme anne, lal’e öyle deme]
[annecim bişey söylemedim, kakanı yapmazsan karnını ağrıtabilir... ben tutuyorum yapmaya çalış hadi]
[evimisde yapıcam anne... yaaaayın yapıcam]
[aaa yarın olmaz, bezini takayım ona yap olur mu?]
[bezime oymas anne... evimise gidelim]
[tamam lal’cim kalkalım ben bezini takarım yine. Ona yaparsın olur mu?]
[oluuuy... yaaaayın yapalım]
içses[imdaaaat]
dış ses[peki tamam yarın yapalım]

Yukarı çıktık... Maçta 2.yarı olmuş. Bir kaş göz işaretiyle kakasını yapamadığını anlattım o gürültüde. Gerçi bağırsam ne olacak adamlar kendilerinden geçmiş, bir çeşit marş gibi algılanabilirmiş. Telaşla ayrıldık istanbul’un kalabalığından, sıcağından... uyudu yolda... deliksiz bir uyuku geçirdi gece... Sabah uyandığında yazlıkta kendi evinde olmasının verdiği farkındalıkla tuvalete gitmek istedi hemen... Uzuuun uzun oturdu tuvallette.

[pıt yaptım anne.... bıvavooo lal’e]
[bravo tatlım sana... kocaman bi BRAVO]

Read more...

Oyun

22 Temmuz 2009

[annejim biyas oyun oynalayalım mı senlen?]
[oynayalım tabii Lal’cim, ne oynamak istersin?]
[baybi bebekleyi konuştuyalım mı?]
[anlaştık, sen bebeklerini tanıt bana önce, isimlerini söyle bakalım]
[bunun adı sanem oysuuun, bu kilaya(clara), bu da lal oysuuun]
[tamam, peki bu bebeğini tanıtmadın onun adı nedir?]
[o misafiy anne]
[!!?]

Read more...

Döndük

16 Temmuz 2009

Dönmesine döndük de iki satır yazmaya vakit olmadı. Unutulmasınlar diye artık ve nihayetinde yazılacaklar. İşte bir tatilin anatomisi : )



İlk günümüz sitedeki ulaşım problemini çözmekle geçti. Doğumgününde kanka hala tarafından hediye edilen kask ve çocuk oturağı, kendi bisikletlerimizin apartmanının alt katındaki depodan çalınması nedeniyle Datça'da yerini buldu.



















Lâl bu sene simite oturmak konusunda geçen seneye göre daha isteksizdi. Tekne gezisi öncesi simidini İstanbul'da unuttuğunuzu farkedip gecenin bir köründe açık Migros bulabilmek telaşıyla Datça'ya inmiş olmamız onun için bir şey ifade etmedi tabi ki. Simidini karada kullanmak kendini daha emniyetli hissettirdi. Sonuç: Kendi deneyimlerimizi çocuklarımıza aktarırken bizim gibi hissetmelerini beklemek için yıllara ihtiyaç olduğunu kavrayan bir anne-baba.















İşte tatilimizi özetleyen kare... Kova-kürek takımları... Anne-babanın ayaklarındaki kumu temizlemek maksadıyla on yüz milyon bin defa kovanın içine su doldurulur, şezlonglara taşınır ve ayaklardan boşaltılır. Suya girmeden ayakları sudan buruşan anne görmedik demeyin : )



Gayson abiii kepçaplı patates istedim ben.
biy de ayyan istedim ben.
"Kepçaplı patates"e çok güldük ama nereden öğrendiğine baya bir süre takıldım ben, zira biz yemeyiz kızartma ve türevleri, hele ki kepçaplı hiç yemeyiz!



Uzak gibi görünse de bu resim bana Lâl'in bir genç kız olduğu zaman duruşunu, yürüyüşünü anlattı sanki : )


Anlatacak onca şey varken kafamı kaşıyabilmek için beşyüz defa düşündüğüm yoğun günlerin arasında bu kadar yazabiliyorum. Çayır çimen özlemimizin son bulması, bu karenin yaşam biçimimiz olması yönünde blogger voltranı oluşturabilir miyiz dersiniz?


Bir sonraki posta kadar HOÇÇAKAAALIN...

Read more...