Oradaydım.

30 Kasım 2010

Ben hayatımda bir defa olsun o "an"a tanık olabilmeyi çok istedim.
Hayatta önce kendime koyduğum sınırları kaldırıyorum. 
"Ben yapamam"lar yok bundan sonra. "Ben yaparım"lar var.
O gazete haberini de yatak odama aynanın üzerine de astım ki hep hatırlayayım.
Gittim. Gördüm. Hayran kaldım.
Sevgili Ayça, tekrar teşekkürler.  


Fotoğraf: Muammer Yanmaz

Read more...

Babalar ve kızları…

26 Kasım 2010

Çalışan bir anne için, henüz mesai bitmemişken baba kişisinden telefon alıp babanın evde olduğunu ve yemeği hazırlayacağını söylemesi kadar gurur verici bir şey var mı?

Dikkat ederseniz sevgili okur gurur verici dedim, sevindirici demedim. Gurur veriyor çünkü bizim er kişisi de benim büyük oğlum sayılır. Demek evde hayta bir yer fısıtığıyla baş başa akşam yemeğini hazırlayacak kadar kendine güveni gelmiş er kişimizin. Aman ne mutlu ne mutlu bana.
Gişelerde önümden bekleyen otuz iki sıra aracın sonunda sıramı beklemek, hatta bu araçlardan bazılarının kgs'lerinin bitmiş olduğunu kartlarını bipletirken farkedip sıra sıra tüm araçlara elinde biten kartını gösterip bir geçişlik ücreti mukabilinde bir bip dilenmeleri bile bozamaz artık benim moralimi. Beklerim sıramı, kartımı bipletir geçerim... Klasik tıkanma noktalarında yarım debriyaj dur kalk reflekslerimle varırım evime… Kapıyı aşağıdan çalmak ve [kim yoo] sesi ne kadar huzur vericidir benim için… Apartmana girerim… asansörden inen komşumuza iyi akşamlar deme nezaketini bile gösterebiliyorumdur artık. Kaba biri değilim sevgili okur ama nedense akşamları eve hep telaşla ve yetişme kaygısıyla girdiğim için fark etmem etrafımdaki insanları çoğunlukla. Ama bu akşam farklıdır… Evde her şey hazır beni beklemektedir. En önemlisi Lâl’in yanında yardımcımız değil babası vardır ve telaşa hiç mahal yoktur.

Kapıyı aşağıdan çalarım ya yukarı çıktığımda kapı aralık beni beklemektedirler biliyorum. Bizim yer fıstığı kesin kapının arkasına saklanmıştır ve bana [aa ama lâl yok ki, az önce aşağı indi görmedin mi] oyunu oynayacaklar ve bizim bücür daha cümlenin sonunu beklemeden heyecandan kapının arkasında saklandığı yerden çıkıp [buydayııım, şaka yaptım] diye bağıracaktır.

Öyle olmadı işte.

Baba kız beni karşılarında görünce garip bir hareketle diz kapaklarının hizasına eğilirler. Ellerini aşağıdan yukarı yavaş yavaş ve parmak uçları avuç içlerine bakacak şekilde yarım kırılmış, tırnakları pençe gibi yapılmış böğğğğ diye bir ses çıkarırlar. Aynı hareketi tekrar edereler... böğğğğğ!!? O nedir öyle anlayamadım derim. [hayayet olduk biz anne] der bizimki.
Baba kişisi anlar... benim suratım düşer hemen beklemediğim durumlarda… kem küm hık mık biz oyun oynuyorduk da diyiverir. Bizim bücür [hadi babajım hayayetis biz oyunumuza devam edelim] der ve bunu fırsat bilen baba arkasına bakmadan içeri kaçar. Tamam babasının bebeklerle oynamasını beklemiyordum ama bu kadarını da düşünmemiştim.
Neyse dedim, oyunun içeriğini Lâl uyuduktan sonra gözden geçiririz… Bizimkiler arkasını dönmüş koşarcasına pençeleriyle birbirlerine oyun yapıyorlarken mutfağa girdim. Bizim mutfağa bomba atmışlar yahu, sabah bıraktığımda böyle değildi… Tezgahın üzerine  dört farklı tabak çıkarılmış, sanki bir kaşık yemek konmuş, olmamış diğer tabak denenmiş, olmamış diğeri denenmiş… derken dördüncü tabak epey kirli belli onda yemek yeme kararı verilmiş…. Sanırsınız birinci kolorduya yemek verilmiş bizim evde. Tabaklar dizi dizi… Ocağın üzerinde tuz taneleri, pardon tane değil onlar, bir paket tuz boca mı edilmiş nedir? Yine tuz kullanırken yüksek uçuş yapılmış… Lavabonun içinde de yemek tabakları var, hem de içlerinde peçeteleriyle duruyorlar, musluk açılmış üzerine, peçeteler salçalı olduğunu tahmin ettiğim yemek tabağında turuncumsu bir renk almış… Görmemeye çalışıp bir tabak yemek ve tepsi eşliğinde salona giriyorum.

Kanepenin üzerinde mandal sepeti, yanında tavla… Sehpanın üzerinde aktivite örtüsü serili... Örtünün üzerinde kurumuş hamur parçaları, suluboya lekeleri ve makarna taneleri… Masa örtüsü niyetine aktivite örtüsü kullanılmış hey haaat! Tekli koltuğun üzerinde ise şişirilmiş bir can yeleği… yanında çamaşır dolabımdan araklanmış lavanta kesesi… Yere kayıyor gözüm... Seramik bardak altlarım yan yana dizilmiş yerde duruyorlar. Bu sırada Lâl koşarak içeri giriyor, benim seramiklerin üzerinden atlayarak salonun diğer duvarına koşuyor, geri dönüp tekrar atlayarak karşı duvara uçuyor ve bunu en az yirmi defa tekrar ediyor…
Kafamı tülbentle sıktırıp, elim belimde Nevra Serezli modeli bağırmak istiyorum…

Bunca anlamsız obje bir aradayken nasıl bir oyun kurdular acaba çok merak ediyorum sevgili okur.

Mesela gemicilik oynuyor olabilirler. Gemide havuza girdiler, nemli havlularını kamaranın balkonuna astılar, (kamara ve ipte serili çamaşırı mandalla tutturmak biraz iğreti durdu sanki?) Gemide yemek yediler, sonrasında iki el tavla atalım dediler herhalde... Gemi su alıp batmaya başlamış olmalı ki can yeleğini getirmişler. Yerdeki seramik bardak altları da can simidi olsa gerek…

Lavanta kesesini oyunun neresinde kullandıklarını anlayamadım yalnız? Ve bir de bu oyundan hayalet oyununa nasıl geçtiklerini...?

Bu yazı bizim evin delisini resmetmeden bitmez ama dimi? Bitmez, bitemez :)


Evin diğer delisi  günümü adliyede sonlandırmak istemediğim için yayınlanmamaktadır  :-)

Read more...

İlk mürüvvet dedikleri :-)

23 Kasım 2010






Telaşlı bir sevincimiz var demiştim...

Biraz etli pilav
Üzerine kırk kat baklava…
Eskilerdeki gibi etekleri boyalı çarşaflamız yoktu amma
“Oldu da bitti” nidalarını yaydık dört tarafa…

Seni çok seviyoruz Saneriko’m!

Read more...

Mudanya'da...

22 Kasım 2010










Hiç tanımadığınız ama en yakınınızdan hep dinlediğiniz dostlarınız vardır hani.
Bir görüşte zaten hep vardılar dersiniz.
Renk renk, nakış nakış işlediler…

Ne iyi ettik de geldik şehrinize, gülen yüzlerinize…





Read more...

Kısa kısa...

12 Kasım 2010

Son günlerde Prevenştayn denen çizgi karakterin derdine düştük.

Prevenştayn onu öyle yapmıyor anne… Prevenştaynı açalım anne… prevenştayn gibi olmuş mu anne?

Anladık bu bir çizgi film kahramanı ama… üşenmedim kendime görev edindim digiturk çocuk kanallarındaki tüm çizgi filmlerin isimlerini taradım. Yok böyle bir karakter. Ha bir de anlamadım diye fırça da yiyorum… Fırçanın üstüne cilayı da geçtim mi tamamdır [benden ösüy dilemelisin anneee tamam mıığğ] şeklinde…. Çocuk çocuk diyor iç sesim… ben sana penetrasyon testlerini yaptın mı diye sorsam ve üzerine beni anlamadın diye özür diletsem nasıl olurdu ha söyle bana??

Dün disney dergilerinin birine bakıyorken coşkulu bir çığlık attı… [prevenştayn işte bu anne] dedi. Ay dedim şükürler olsun süper kahramanla tanışacağız nihayet…. Efendim Prevenştayn, Little Einstein’mış. Ben sana ne diyeyim çocuk, tırım tırım prevenştayn arattın ya bana…

Son günlerde bir de saçlarına düşkün oldu ki… saçları açık dolaşmalar, durup durup bukleleri kontrol etmeler… saçlarını kestirme işini pek dile getirir olduk bugünlerde ona bağlıyorum ben. Dün beraber aynaya bakarken [üzülme senin de saçların güzel] dedi… yok dedim seninki gibi değil, senin buklelerin var çok güzel seninkiler dedim… sonra nereden geldiyse aklıma “sen annenin en çok nesini seviyorsun?” diye sordum. Bir anda boynuma atladı [canını çok seviyorum canını] :- )

Biz bu bayrama telaşlı bir sevinçle giriyoruz. Giriyoruz dediysem bugün tatile giriyoruz gibi anlaşılmasın, Pazartesi yine ofiste olacağız ama bu sefer Lâl’le geleceğiz. Oyuncaklarını ofise taşıyıp biraz şenlendiresim var burayı. Herkes bayramı cumadan başlatıyorken başka türlüsü çekilir miydi ki? : -)

Telaşlı sevincimiz ne mi? Ne bileyim ben? :- )))

Read more...

Haftasonu ödevi

5 Kasım 2010


MVI_0746
Yükleyen goksencamgoz. - Dünyanın en ünlü yıldızlarını burada izleyin.

Nostalji yapıyorum evet.

Bir sms aldım da, ondan sebep :-)

Sayın Velimiz diye başlıyor sms...

Atatürk haftası kapsamında tüm çocukların Atatürk albümü hazırlaması isteniyor. Bir de not düşülmüş, ödevi siz yapmayın, sadece yardım edin diye :-)

Dönüp dönüp okuyorum mesajı... Sanırsınız sevgilimden akşam için şık bir davet aldım ... Okuyup okuyup kikirdiyorum... Veli? Ben?

Bu haftasonu meşgulüz anlayacağınız.

Mutlu hafta sonları herkese :-)

Read more...

29 Ekim

3 Kasım 2010







Her yerde artık varlıklarını hissettiriyorken
Neden o gün burada göremediğimiz bir grup insanın nerede olduklarını merak ettim...
Bir de “Apo’nun .içleri durduramaz bizleri” diye slogan atan
O caddeli gençliğin askerlikten yırtıp çürüğe çıkmak için ne katakulliler yaptıklarını…
Sahi 31 Ekim sabahı neredeydi bu coşkulu arkadaşlar?

Girme şu konulara gökşen, yazma buraya diyorum da… bazen tutamıyorum kendimi işte…

Mesela bu yazıyı hemen 29 Ekim gecesi yazdığını ve taslak olarak kaydedip yayınlamayı unuttuğunu yaz.
Bitir bu yazıyı.
Basit bir unutkanlık olsun.

Read more...

Mim - One Lovely Blog Award!

2 Kasım 2010


Sevgili Sinem'e ilk "mim" imi yayınlatmasına vesile olduğu için teşekkürler :-)

Ve kurallar...
Kural 1- Ödülü kabul etmek ve ödülü veren kişiyle bloğunuzda bağlantı kurmak.
Kural 2- Ödülü 15 blogcu arkadaş ile paylaşmak, genele bırakmamak.
Kural 3- Seçilen 15 blogcu arkadaş ile iletişim kurmak ve seçilmiş olduklarını bildirmek.

Ödül dağıtımına gelince...
http://senbencem.blogspot.com/
http://annekaleminden.blogspot.com/
http://egemenesas.blogspot.com/
http://aysegulgenciz.blogspot.com/
http://mugesandik.blogspot.com/

Read more...