-cım’lı –cim’li bir ada, Bozcaada

15 Eylül 2010

Her sene gidemediğim için cık cık bu sene de olmadı, seneye muhakkak diye başlayan cümlelerim nihayet buldu.

İki anne, iki baba, iki çocuk adadaydık…

Şartsız fiiller vardı her cümlemizde… ucunda asabiyet yapıp dönmeyeceğimizi bildiğimiz uçsuz bir deniz, liman, bağ evleri vardı…

Bir de tadına doyamadığım(ız) Çamlıbağ'ın kuntra'sı.



Ah bir de samimiyeti görseniz, ela’cım diye başlayan her cümlede… ela’cım kumda oynayalım mı, ela’cım dondurma yiyelim mi… her bir araya geliş ne zaman bu kadar büyüdüklerine şaşırış oluyor anneler için… yine şaştık.

Son gecemizde fırtınanın sesi adadan dönemeyeceğimizi düşündürtse de… içimden diledim mahsur kalabilmeyi. Ne olurdu ki çocukluğumuzun o nadide sorusu realize olsaydı sanki? (Çocukken buna ne cevap veriyordum acaba merak ettim şimdi?)

Issız bir adada yalnız kalsam yanıma almak istediklerim yanımdaydı ya, yeterdi bana… Olmadı ama.

Giderken değil ama dönerken…
İstanbul’a her geri dönüş neden bu şehirde yaşadığımı sorgulatıyor.


Read more...

Ankara'da...

2 Eylül 2010








Hiç üzüntü yaşamasak, mutluluk bu kadar değerli olur muydu sahi?

Read more...