Diyaloglar

30 Nisan 2009

Akşam arabada giderken Aydede’yi görür.
[Annee, aydede gördüm ben]
[Evet Lâl’cim, aydede hava kararınca çıkıyor ya...]
[Alalım]
[Alınmaz ki aydede annecim, çoook yüksekte]
[Kim koydu aydedeyi oyaya?]
[?!!]
---------------------------------------------------------
Banyoda saç köpüğüyle saçlarımı düzeltirken ellerini uzatır
[Lâl de yapsın]
[Çocukların saçına köpük yapılmaz annecim, büyükler yapar sadece]
[Büyüdüm ben]
[?!!]
---------------------------------------------------------
Doğumgünü videosunu izlerken
[Heeey Lâl’in doungünü, biysüyü hüpyis vay]
[Evet annecim, ne güzeldi dimi]
[Yine gidelim]
[?!!]
---------------------------------------------------------
Evin penceresinden karşı parktaki salıncakta ayakta sallanan bir çocuk görür
[Annne abi sallaniyoo]
[Evet tatlım... da sen nasıl gördün onu buradan Lâl aferin sana]
[Ayakta sallanilmaaaas]
[Evet annecim çok tehlikeli, sakın sen ablayla parka gittiğinde salıncaktan kalkma olur mu?]
[Oluuuy. Ayakta sallanılmaaas, düşebiliiiy, dokdoka gidey, dokdok toka takaaay]
İçses: Unutmamış atılan dikişleri :(

Read more...

İ K İ

24 Nisan 2009



Bir anne ve babayı bundan daha mutlu eden ne olabilir?

Çok şey.

Anne ve baba olmanın en güzel tarafı bu olsa gerek; arkası gelmeyen mutluluklar, sevinç gözyaşları ve “börtdeeey” diye oralıkta dolaşan bir yer fıstığı…

İ Y İ  K İ  D O Ğ D U N  A Y Ş E  L Â L.

2 günden beridir bir sulugözlük virüsü yapıştı üzerime gitmiyor... Mutluluktan mı, mutluluğumuzu bizimle paylaşan dostlarımıza duyduğumuz şükrandan mı, anneliğime inanamaktan mı, "iyi doğduuun" nidalarının hala kulağımda çınlamasından mı, yer fıstığının gülen gözlerinden mi yoksa tocamın [yahu sen bu kızın müsameresini, mezuniyetini nasıl izleyeceksin] içerikli manidar konuşmalarından mı bilemiyorum??

İyisi mi ben susayım an'lar konuşsun.


Lâl'în en sevdiği çizgi karakterler Buggs Buny pastamızı süsledi.



Didem'cim enfes kurabiyelerin için çok teşekkürler, ellerine sağlık... Başta kimseler kıyıp yiyemedi ama lezzetine dayanmaları uzun sürmedi : )

Toca, Tertan, Dayi ve Dia... Değerli balon şişirme katkılarınız için teşekkürler : )


Anne-kız bir resmimiz olmasın mı?


Riders Club için ilk girişimi, tabii ki kanka hala'dan : )




M U T L U Y I L L A R...

Read more...

2′ye 1 kala

22 Nisan 2009


Canım bebeğim,
Bu sabah üşümüş ayaklarını avuç içlerimde ısıttık ya, sokuldun ya bana öyle... sımsıcak... baktın ya gözlerimin en derinine bırakma dercesine... büyüttün bizleri sen.

Başarılarından mutlu olmayı, paylaşmayı, kaybetmeyi öğrenmeyi, okumayı, arıların nasıl bal yaptığını, “seni seviyorum” diyebilmeyi, şaşırtmayı, yıldızların altında uyumayı, çiçek dikmeyi, acı çekmeden olgunlaşamayacağını öğreneceğimiz nice yıllarımız olacak seninle...

baban ve ben seni çok seviyoruz birtanem.

Read more...

Ela’larda

15 Nisan 2009

“Anneee, Ela’ya başta(pasta) yapalım” diye 2 gün peşimde koşan bu minik benim kızım mıdır?
Pekiii Ela’yı görünce, uzun süren bekleyişini mahçup ve utangaç bir duruşla bacaklarımın arkasına saklanarak gizleyen bu minik benim kızım mıydı?
Ya ayrılma vakti geldiğinde “Lâl gitme Ela’da kal” diye ağlayan kimdi?



Ziyaretimizden bir gün önce Lâl gelecek diye yerleri temizleyip annesine yardım eden bu minik Ela’mıdır?
Kendisini Lâl’den oldukça büyük sanarak sarıp sarmalayan, kollayan, elini bir dakika olsun bırakmayan Ela’mıydı?
“Gökşeeenciiim, Lâl kakasını yapıyoo galiba” diye bana haber uçuran kimdi?

Pekiiii... Bu resimdeki sen misin Selda’cım? : )

“Ali Baba’nın bir çiftliği vaaaar” şarkısında kendimizi kaybedip dans eden bizler miydik?

Minikler büyüyor, biz çocuklaşıyoruz...

Babalarsa hep aynı galiba ...



Güne dair not: Ela’yi ziyaretimizden sonra Lâl bana anne demiyor. Güşkeeeen diye sesleniyor :)

Read more...

Rolleri çatıştıran…

10 Nisan 2009

Bu sabah Levent’in meşhur plazalarından birinde, gökdelen kelimesinin hakkını verecek bilmem kaçıncı katında, yuvarlak bir masanın etrafında Faber toplantı kalemimle aldığım notlar:

Cross site scripting açığı var, productiona geçen her site için testleri paylaşalım, locale download edilme konusu?, error handling testleri, check listi paylaşalım, application/firewall önerilerimiz,….

Kalemim bunları yazarken aklımdan geçenler:
Hande neden aramadı hala, acaba almadı mı? ay yoksa yanlış biyerlere mi gönderdim?, Yarın Selda& Ela’ya götüreceğimiz Tiramisuyu akşamdan yapsam, sabaha da kuaförü sıkıştırsam? 1 mayıs tatil olacakmış pazartesiyle birleştirip kısadan kaçsak mı? Sabah mailime düşen oyun grubu annelerinden birinin tecrübesi: “tuvalet eğitiminde adaptör kullanmadim. Çünkü kakasını yaparken ayaklarıyla yerden destek alması da gerekiyor.” Hakkaten hiç böyle düşünmemiştim, oyun grubundan çok şey öğreniyorum…

[Gökşen Hanım siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?]

[eee evet, adaptör… ay pardon… sistemleri birbirine adaptasyonu imkansız, tamamen farklı altyapı kullanıyorlar… blablabla…]

Aklım kayıyor… uzaklaşıyorum, çemberimin dışına çıkmaya başlıyorum…

Rol çatışması mı yaşıyorum??
Rol çatışması: bireyin toplum içinde farklı rollere sahip olup bu rolleri birbiriyle karıştırması sonucu ortaya çıkan durum.
Kaynak: sozluk.sourtimes.org

Bence evet!

Belki de hayallerime mi yaklaşıyorum.

Bence evet!

Kötü bir şey mi?

Bence hayır!

Read more...

Beyoğlu, bekleyiş, sorgulama, tartışma , vicdanım, babanne, uyukusuz bir gece daha ve hüpris…

9 Nisan 2009

Dün akşam iş çıkışında Beyoğluna gidelim dedik, Film festivalinde belgesel izlemeye. Program yapıldı, saatler ayarlandı, basınç ayarları kontrol edildi ve ofisten çıkıldı.

İstiklal girişi bana yaşadığımı hissettiriyor. Bahar da geldi sık sık gelelim diye kafamda programlar yapmaktayım; bir akşam Şarabi yapsak, bir akşam Vedat Sakman dinlesek, bir akşam FotoTrek’e gitsem sergi izlesem... Saate bakıyorum, toca henüz gelmemiş... Yakınlardan birkaç mağazaya giriyorum zaman geçirmek için... Toca hala yok... Lâl ne yapıyor acaba? Eve geliş saatimizde kapıya gelmiş midir? Yemeğini yemiş midir? Babannesinde bu akşam içim rahat, halasıyla yemek pişirmece oynayacaklar biliyorum... Gözümün önüne getiriyorum sahneyi...

Tocam geliyor aklıma telefon açıyorum, cevap yok... Dudak içlerimi kemirmeye başlıyorum... Gelmese miydik? Ev kalabalık da olsa aramış mıdır bizi?... Tekrar toca düşüyor aklıma... Telefon açıyorum, yine cevap yok... Sağa sola bakınıp izliyorum memleketim gençlerini... Yarım saat beklemenin sonunda karşımda dikiliyor, elinde telefonu... Bir müşterisi ile önemli bir konuyu konuştuğunu anlıyorum. Telefon bitince dırdırdır başlıyorum, elimde değil bekletilmeyi sevmiyorum, her gün program yapmıyoruz ya biraz daha hassas olsun istiyorum. Dırdırlarım karşılık buluyor, açıklamalar şunlar bunlar... Tamam dönelim diyorum, keyfimiz kaçtı iyice. Bizi Lâl paklar... Liseli çocuklar gibi köşebaşında tartışıyoruz, olmaz diyorum dönelim eve... Arabada sessizlik hakim, içim oldukça gürültücü... Kendiyle hesaplaşıyor, muhasebenin sonunda anlıyorum ki uzatılmaması gereken bir konuydu ama vicdanına yenik şahsım eve dönmek için sebep aramaktaydı. Bütün konu buydu aslında. Babannede olmamızdan sebep şımarıp kedi gibi özür de dileyemiyorum, kuyruğumu dik tutmayı daha uygun buluyorum. Hem çok da iyi etmişiz eve dönmekle, Lâl’de de bizi görünce bir sevinç çığlıkları, bir gününü anlatma telaşı... İyi yapmışız diyorum içimden... Kendi uyumak istediği saate kadar yatırmıyorum bu sefer, taktik değişikliği tekrar. Fatih Hocada yoktur benim taktikler ama galiba ben de onun gibi yanlış taktiklere gidiyorum her gece. Neden sebep? derseniz; sabah 05:00’de uyandı bu sefer, her zamanki mızmızlanmalar, türlü pozisyon denemeleri, yastık beğenmemeler... Sabahı ettik, uyumadık bir daha... Ağladım, beni gördü o da ağladı... Durduramadım bu sabah kendimi... Sonrasında toparlandım işe gelmek için hazırlandım, evden beni görmeden çıkabilmemin sinsi telaşıyla... Sinirim saçlarıma vurmuş olmalı onlar bile yatışmadı bu sabah, diken diken...

Lafı uzattım yine, zaten bugünlerde bir çene düşüklüğü...

Ofiste ise güne bir hüpris yaparak başladım... notumu yazdım, paketledim... Alınca şaşkınlığını görmek isterdim. Şimdilik günümün en keyifli kısmı hüprisim olacak herhalde diyorum, merakla bekliyorum ve gülümseyerek noktalıyorum.

Read more...

Bir Pazar Etkinliği

8 Nisan 2009

Mangalın bahane edileni, dostluğun az görüleni, kocaların ben daha ‘fit’im sürtüşmesi, bayanların “aa öyle mi? sonra?” türünden sohbetiyle, Ekim ve Maya’nın renklendirdiği, çiçekli böcekli, tarafımdan biraz şüpheli? bizlere harika bir Pazar yaşatan sevgili Serap ve Emre’ye...







Harika mangal ziyafeti ve sonrasında karıncabatmaz kahvelerimiz için...






Ekim'in cüssesi, Maya'nın atikliği nedeniyle Lâl'i bir an olsun kucağımızdan bırakmayıp pimpirik anne-baba modeline örnek teşkil etmemize katlandıkları için...






Hepimizin tek kare olmasına sebep hizaya soktukları için... (dayıyı sonradan fotomontaj yapacaktık? :))






Ekim'i mangaldan et yürütecek kadar cesaretlendirdiğiniz için... Cüsseye bakar mısınız, ürkünç görünmüyor mu? Ama o kuzucuk da, Maya pek fenaydı, özellikle dayıya olan ilgisi düşündürücüydü : )





Ve kızımın ellerinin dalından koparılmış limonla mis kokmasına sebep olduğunuz için sonsuz teşekkürler...

Read more...

Bir haftanın sonunda…

Çok şey değişti. Ve hiç birşey değişmedi.

Ben uyutayım dedim bugün. Bir haftadır babası veya ablası uyutuyordu, düzene girmişti, boğuşmuyordu, konuşmuyordu, inatlaşmıyordu... Değişmişti.

Sütünü içti. Yastıkla güreş başladı. Yastığın altından girdi, üstünden çıktı, yatağının ters tarafına taşıdı, olmadı geri aldı, Küçük yastığını da istedi, ikisini üstü üste koydu, nefes nefese, sanırsın 100 metre engellide.
Hiç karışmadım, gözlerimi kapadım ve bekledim.

[Anne? Anneee? Anne,anne,anne, anne, anne. Annnnneeeee? Güşkeeen?]

İçses: Gülme Gökşen, bunların hepsi numara... Düştüğümüz hallere bak, bacak kadar boyuyla.

[İnek nerde? Payka gitti. Sallaniyo... kayiyo... Lal noongünü paşta püf...
baba hüpris getiriyo... annnee baba neyde?]

[Lal'cim baban uyuyor]
[Lal babanın yanında uyu]
[Lalcim babanın yanında ben uyuyorum, orada uyuman için sana yer yok, senin yatağın burada]
[Oymas anne oyda babanın yanında]

Taşınıyoruz bizim odaya. Baba yok tabii, içeride tv seğrediyor...yalan söylemeyecektim...

[Baba işe ditti]
[Değil Lalcim, babanın içeride işi var, birazdan gelip uyuyacak] Ki sesimizi duyup eliyor. Ortamıza alıp yatıyoruz, göz göze bakıp anlaşıyoruz, hiç konuşmayacağız, uyumuş olacağız.

[Anneee? Babaaa?? nünaydııın]
[Lalcim günaydın uyanırken denir, iyi geceler demeliyiz şimdi]
[Oymas anne nünaydııııın, baba nünaydıın]

İçses: ya sabır.

İkaz etmem gereken durumlarda attığım bakışı fırlatıyorum en keskininden. Cin o cin, anlıyor. Alt dudağını ısırıyor suçlu suçlu.

[Lal cabuk uyu anne kısdı, uyu Lal.]
[Evet Lal uyu] diyorum, sesim tavan vurguda.
[Anne bes acitiyoo] diyor. Kıyamıyoruz açıp altını kontrol ediyoruz. Yok bişey, ıslatmamış bile. Kapatıyoruz. Döngüyü baştan alıyoruz.

1.5 saatin sonunda, hepimiz haşere ilacı sıkılmış böcekler gibi bayılıyoruz. Kaldırıp yatağına alıyoruz. Unutmamak için buradayım yazıyorum. Ve anlıyorum ki aslında değişen hiç bir şey olmamış. Belki de bir haftadır onu benim uyutmamam mı öfkelendirdi? Bilemiyorum yine karışıyorum...

Read more...

İkiye doğru

7 Nisan 2009

Birazdan dayısının geleceğini söylediğimde koşarak odasına gider, allanır pullanır, kulağı kapıda bekler.



Pazar sabahı kahvaltıya Polenezköy'e gidilir, salıncakları bırakıp dönmek istemez, avazı çıktığınca itiraz eder.



Yemeğini erken bitirince, bakalım karnın doymuş mu diye göbeğine bakıyoruz. Sorudan bıkmış olmalı ki, tekrar sorulunca bir hışım atar üzerindekileri, daldırır elini göbüşüne ispat edercesine... İyi de biz bunu sen soyunmadan da anlardık ki annecim : )



Vee bu akşamın bombası. Ablası mutfağı toparlarken, babasıyla beraber tupper kapaklarından direksiyon yapmasıyla başlayan oyun çığırından çıkar. Çekmecelerde ne kadar kap kaçak varsa salonun ortasına getirilir. Hatta o kadar çığırından çıkar ki uyurken onları yanında ister. Allahtan Şişman yalnız uyuyamaz da, ona kıyamayıp ayrılır kap kaçağından :)




Read more...

Biraz uzaktan bakınca

3 Nisan 2009

Dün bir reklam filmi gördüm TV’de. İşte dedim böyle yaşamalı hayatı...











MaxiMiles reklamı olduğunu görünce, doğru ya dedim ben bir de bu işlere kalkışmıştım. Sadece tocanın mı hayalleri var, benim de var elbet. Ve MaxiMiles sitesindeki yazılarımı hatırladım. Profesyonel amaçla yazılmış ilk yazılarım. E benden de ne beklenir ki zaten aklımda seyahat, fikrimde seyahat... Ama yazma aşkım bir de seyahatla birleşince tadından yenmemişti : )

Ey toca duy sesimi; Kanchanaburi, Laos, Kamboçya ve diğerleri... anladın sen oni : ) Neden diyecek olursan; biraz uzaktan bakınca geride bıraktığın iz bu kadar aslında...

Merak edenler için; bir tık, bir tık ve bir tık daha...

Read more...

Bekçi Murtaza

2 Nisan 2009

İşte bütün salonun babanı ayakta alkışladığı sahne.



Hayallerinin peşinden gitmeyi bilesin diye...

Read more...

Parkta.

1 Nisan 2009

Az önce ablası aradı, parktan döndüklerini haber vermek için.

Salıncaktan hiç inmek istememiş, ablası kekle kandırmış indirmiş. Bankta oturmuşlar biraz.

Yanlarına bir dede-torun gelmiş. Torun ufağına elini uzatmış.

[Ben Lâl, O Yıldıs] demiş.

Büyükler gibi, bizim gibi tanışmış yani.

Bu –mış’lar –muş’lar ne zaman bitecek?

Read more...

Biz öyle karar verdik!

Akşam iş dönüşü. Tocayla aramızdaki diyalog:

ben: Bu akşam Lâl'i sen uyutuyorsun dimi?
toca: öyle mi?
ben: evet, biz öyle karar verdik.
toca: biz derken?
ben: ben ve blog arkadaşlarım.
toca: sen ve blog arkadaşların?
ben: eee evet.
toca: peki!! ama enteresan?! :))))

not: uyuttu. sistemsiz ve yöntemsiz, tamamen doğaçlama.

Read more...