Red Bull Flugtag Kanatladıramadı - İstikamet Anadolu Kavağı :)

26 Mayıs 2008

Eşimin ve benim adrenalin içeren hobilerimiz yoktur ama günlerdir radyoda reklamını duyduğumuz 1.Red Bull Flugtag organizasyonu için hava da çok güzel olunca Caddebostan sahiline gitme gafletinde bulunduk. Bağdat caddesine giriş Bostancı’dan tıkanınca alternatif yol üretmekte oldukça başarılı olan eşim - öyle ki zamanında yol tıkalı diye Anadolu yakasına Çanakkale üstünden gitme fikirleri bile geliştirdi – önce minibüs yolu, sonra ara sokaklardan Ziverbey hattı, en son E5 alternatifini de tüketti ve pes etti. Red Bull Flugtag kanatlandırııııır, koca bir yalan oldu.
Biz de Anadolu Kavağı’nın sakinliğine bıraktık kendimizi. Kalamarları, midye tavaları hüplettik. Baba-kız hüplettiler demek daha olur, ben izleyici olarak katıldım. Bu esnada İstanbul’un tüm güzelliklerine ve kozmopolitliğine izleyici oldum. İstanbul – yaşanılası ve terk edilesi aynı anda düşünülebilen bildiğim tek şehir. Cemal Süreya ne güzel demiş:
Bir gün seni bırakırım ya-tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu-Evet, gün geliyor, bıkıyorum senden, ama İstanbul'dan bıkmak gibi bir şey olur bu.













Read more...

Öğrendiklerim…

22 Mayıs 2008

Anne çalışınca, işler her zamankinden daha yoğun olunca, üstüne bir de blogumuz hacklenince yazılar da gecikti. Kaç gün yazamıyorum diye vicdan azabıyla geçti… Nihayet bugün kaçırdığımız annelere günü ile ilgili birkaç satır da benim söyleyeceklerim olacak.

Geçtiğimiz yıl en tazesinden anne olan ben, anneler gününü pek de idrak edememiştim. Annem yıllarca biz çocukları bu özel güne hazırlık/sürpriz yaparken “Annelerin günü mü olurmuş evladım” dedi durdu. Olmazmış, önce bunu öğrendim.

Her şeyin mükemmel olamayacağını öğrendim. Ev darmadağınık, saçlarım fönsüz-yüzüm makyajsız, günde 2 saat uyukuyla da ayakta kalabilmeyi öğrendim. Akşam yemeğinin kebapçıdan yenebileceğini, sezeryandan kalma göbeğim pörtleyince mutsuz olmamayı öğrendim.

Lâl ilk günlerinde gaz sancısı çekerken onu mutfakta davlumbaz altında sakinleştirmenin benim acizliğimden kaynaklanmadığını, onun dış dünyaya ayak uydurmakta yaşadığı bir geçiş olduğunu öğrendim.

Yemek yedirmekte zorlanınca elimde sehpa örtüsü halay çekerek yemek yedirmeyi, söyleyecek ninni-şarkı bulamayınca TV’deki ekonomi haberlerinden güfte yapıp, üstüne melodi ekleyerek yaratıcı ninniler oluşturmayı öğrendim. Muhallebi yaparken, sebze çorbasını da bir taraftan karıştırmayı, aynı anda bulaşık makinesini boşaltmayı öğrendim.

Lâl üşümesin diye Haziran ayında evde kalorifer yakınca isilik olabileceğini, isilik geçsin diye kapıyı camı açınca da nezle olabileceğini öğrendim.

Öğrendiklerin bir kenara, acemilik geçti mi derseniz? Sanırım geçmeyecek… Her yeni gün yeni keşifler yaşandıkça acemilik baki kalacak.



Read more...

İlk teknolojik saldırımız

12 Mayıs 2008

Geçtiğimiz hafta blog’umu açtığımda karşımda gördüğüm görüntü karşısında küçük bir kilitlenme anı yaşadım, sonrasında da küçük bir çığlık ve gözlerime inanamama durumu! Birileri sitemizi hack’lemişti. Neden bir anne-bebek sitesini hack’lerler ki? Bir çeşit insan bozması, kendini bu şekilde önemli hissetmek isteyen, egoları gelişmemiş zavallı bir şahsiyetin bütün emeklerimi, anılarımı bir kalemde yok etmesi oldukça sinirlerimi bozdu. Ve bana da ders oldu… Bundan sonra yazılan her satırın yedeği alına!
Bir haftadır blog’umdaki çeşitli güvenlik açıklarını kapatmaya çalışan, işinin gücünün arasında word press’i tekrar kuran sevgili Orhan’a buradan kızımla çok teşekkür ediyoruz.
Blog’cu annelere de buradan notum, blog yazılımınızı mutlaka upgrade edin ve yedekleyin.

Read more...