Beyoğlu, bekleyiş, sorgulama, tartışma , vicdanım, babanne, uyukusuz bir gece daha ve hüpris…

9 Nisan 2009

Dün akşam iş çıkışında Beyoğluna gidelim dedik, Film festivalinde belgesel izlemeye. Program yapıldı, saatler ayarlandı, basınç ayarları kontrol edildi ve ofisten çıkıldı.

İstiklal girişi bana yaşadığımı hissettiriyor. Bahar da geldi sık sık gelelim diye kafamda programlar yapmaktayım; bir akşam Şarabi yapsak, bir akşam Vedat Sakman dinlesek, bir akşam FotoTrek’e gitsem sergi izlesem... Saate bakıyorum, toca henüz gelmemiş... Yakınlardan birkaç mağazaya giriyorum zaman geçirmek için... Toca hala yok... Lâl ne yapıyor acaba? Eve geliş saatimizde kapıya gelmiş midir? Yemeğini yemiş midir? Babannesinde bu akşam içim rahat, halasıyla yemek pişirmece oynayacaklar biliyorum... Gözümün önüne getiriyorum sahneyi...

Tocam geliyor aklıma telefon açıyorum, cevap yok... Dudak içlerimi kemirmeye başlıyorum... Gelmese miydik? Ev kalabalık da olsa aramış mıdır bizi?... Tekrar toca düşüyor aklıma... Telefon açıyorum, yine cevap yok... Sağa sola bakınıp izliyorum memleketim gençlerini... Yarım saat beklemenin sonunda karşımda dikiliyor, elinde telefonu... Bir müşterisi ile önemli bir konuyu konuştuğunu anlıyorum. Telefon bitince dırdırdır başlıyorum, elimde değil bekletilmeyi sevmiyorum, her gün program yapmıyoruz ya biraz daha hassas olsun istiyorum. Dırdırlarım karşılık buluyor, açıklamalar şunlar bunlar... Tamam dönelim diyorum, keyfimiz kaçtı iyice. Bizi Lâl paklar... Liseli çocuklar gibi köşebaşında tartışıyoruz, olmaz diyorum dönelim eve... Arabada sessizlik hakim, içim oldukça gürültücü... Kendiyle hesaplaşıyor, muhasebenin sonunda anlıyorum ki uzatılmaması gereken bir konuydu ama vicdanına yenik şahsım eve dönmek için sebep aramaktaydı. Bütün konu buydu aslında. Babannede olmamızdan sebep şımarıp kedi gibi özür de dileyemiyorum, kuyruğumu dik tutmayı daha uygun buluyorum. Hem çok da iyi etmişiz eve dönmekle, Lâl’de de bizi görünce bir sevinç çığlıkları, bir gününü anlatma telaşı... İyi yapmışız diyorum içimden... Kendi uyumak istediği saate kadar yatırmıyorum bu sefer, taktik değişikliği tekrar. Fatih Hocada yoktur benim taktikler ama galiba ben de onun gibi yanlış taktiklere gidiyorum her gece. Neden sebep? derseniz; sabah 05:00’de uyandı bu sefer, her zamanki mızmızlanmalar, türlü pozisyon denemeleri, yastık beğenmemeler... Sabahı ettik, uyumadık bir daha... Ağladım, beni gördü o da ağladı... Durduramadım bu sabah kendimi... Sonrasında toparlandım işe gelmek için hazırlandım, evden beni görmeden çıkabilmemin sinsi telaşıyla... Sinirim saçlarıma vurmuş olmalı onlar bile yatışmadı bu sabah, diken diken...

Lafı uzattım yine, zaten bugünlerde bir çene düşüklüğü...

Ofiste ise güne bir hüpris yaparak başladım... notumu yazdım, paketledim... Alınca şaşkınlığını görmek isterdim. Şimdilik günümün en keyifli kısmı hüprisim olacak herhalde diyorum, merakla bekliyorum ve gülümseyerek noktalıyorum.

3 yorum:

SenBenCem 9 Nisan 2009 15:06  

Vicdan böyle birşey işte, hiç birşey yaptırtmıyor insana, köle ediyor o 80 - 90 cm'lik miniğe.
Bu arada arasıra öyle süprizler yapmak lazım, iyi etmişsin :) Sonucu merak ettim bak şimdi :)

Primarima,  10 Nisan 2009 14:35  

Sonuc? bende beklıyorum:)

bifwldyg 17 Aralık 2009 00:16  

, [url=http://olbhncboenqz.com/]olbhncboenqz[/url], [link=http://mmrwghfvlpsk.com/]mmrwghfvlpsk[/link], http://vsycwmqubhrl.com/

Yorum Gönder