Huzurun ta kendisi

28 Şubat 2009

Yoğun bir haftanın bitiminde yine topladık tası tarağı annannenin yolunu tuttuk. Babamız iş seyahatinde. Nedense bu gibi durumlarda hala anneciğimin yakınında olmak istiyorum. Ya gece acil bir şey olursa, ya hastalanırsa gibi endişelerle benim Lâl'le araba kullanma fobim bir araya gelince "biz geldiiiik" diye çat kapı yapıyoruz her seferinde. Annanne-dede mest, ben huzurlu.

Bu sabah Lâlocan'ım da müsade etti biraz 10'a kadar uyumuşum. Gözümü açtığımda annannesine "nünaydııı"(günaydın) naraları atıyordu. Kahvaltısını yapmak üzere yanımdan alındı ve ben biraz daha sabah keyfi yapabildim. ohhh iyi varsın annecim, zaman zaman düşünüyorum da ailelerden uzakta 3 çocuğu nasıl büyütebilmişsin anlamıyorum. Kahvaltının ardından kahve keyfimi de tamamlayıp kuaförün yolunu tutuyorum. Kriz nedeniyle sanırsam ki bomboş bir salonda tek müşteri ben olduğum için kraliçeler gibi ağırlanıyorum, şımartılıyorum hatta. Söz vermiştim çıkarken, dönünce sahile ineceğiz demiştim ama yağmur pisi pisi yağıyor ve hava çok soğuk. Çıkamayacağımızı ama evde de güzel vakit geçirebileceğimizi anlatıyorum. Büyük bir kız edasıyla dinliyor beni. Elimden tutuyor üst kattaki salona çıkarıyor. Bir gece önceden dedesinin ve eniştesinin oynadığı tavla sehpada duruyor hala. Tavla oynamak istiyor!! Ama olmaz ki falan derken neden olmasın diyorum içimden, ona uygun bir format bulabiliriz. Siyah ve beyaz pulları tavlanın iki kanadına ayırıyoruz. Pullardan tekerlek yapıp, araba sürüyoruz, kule yapıp devirmece oynuyoruz. Sonraa "bii-kiii-üş-döt-bee-atıı-dopuu-oon" diye bir ses duyuyorum. Ne dedin sen? şeklinde bir Sevda Demirel haykırışıyla söyle bakiym Lâl'cim bir daha diyorum. Tekrar ediyor. Hem de nameli nameli söylüyor :)

Oyunumuz bitince uyutmak üzere odasına geçiyoruz. Koyun koyuna yatıyoruz. Üzerine örttüğüm battaniyeyi bana doğru uzatıyor "anne öt" diyor. Tamam annecim örtüyorum, üşümeyim ben de dimi diyorum. "tamam" diyor ve uyukuya dalıyor.

Şimdi gidip yanına kıvrılacağım yine, uyanınca koklaşacağız, "nünaydııı" diyeceğiz birbirimize.

Read more...

Evde Tiyatro

27 Şubat 2009

Yeni takıntımız Kulis Oda Sahnesi’nde Metin Zakoğlu Ev Tiyatrosu. Birkaç sene önceydi, bir gazetenin küçücük bir yerinde yazısını görmüş, okumuş, mutlaka gitmeliyiz diye düşünmüştüm. Ancak sonra ne olduysa – ki bu blog ne olduğunun kanıtıdır zaten – unutmuş; geçenlerde tesadüfen tekrar karşılaşmış ve tocam tarafından yapılan bir programla kendimi bir evin salonunda, ayaklarımı uzatmış, konforlu bir kanepenin üzerinde oyunu izlerken bulmuştum. Başta interaktif oyun olması sebebinden kaynaklı önyargılı ve “hmm ciddi ciddi bakışlar atayım ki bana bulaşmasın” hallerim vardı ancak Metin Zakoğlu’nun profesyonelliği ve oyunun sıcaklığı birleşince, ben bu adamı uzun zamandır tanıyor olmalıyım rahatlığında, oyunun ortasında o bana değil de ben ona laf atma seviyesine geldim. hah nerede o ciddi bakışlı, lakayıtlıktan hoşlanmam edasındaki ben?? Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan oyun bitiyor, bize kattığı mutluluk viral biçimde dağılmaya başlıyor etrafımıza.

Bitti mi? Bitmedi? Dün akşamüzeri ofis telefonum çalar. Toca hatta, dışarıda bir yerlerden geliyor sesi. Akşama Ev tiyatrosunda “Bir Delinin Hatıra Defteri” oynuyormuş, gideriz dimi? diyor. Tabii diyorum. Akşam yine Kulis Oda’dayız.

Bitti mi? Bitmedi? Dün akşamki oyunun sonunda önümüzdeki haftasonu için gitmeyi planladığımız oyunun tarih bilgisinin güncel olmadığı anlaşılıyor. Güncel oyun programı için malum yerin web sitesinden bakın diyorlar. Ertesi gün bakıyoruz ki, malum yerde de bizim gitmek istediğimiz oyun yazıyor. Bunu iletmek için arıyoruz tiyatroyu. Bizim bilgimizin dışında bir hata yapılmış diyorlar. E madem bu kadar istiyorsunuz bu oyunu izlemeyi sizi kırmayalım, biz programı değiştirelim sizin istediğiniz oyunu oynayalım diyorlar. Aaaa nasıl yani! Bu kadarı şımartmasın bizi : )

Hamilelik ve doğum süreçlerinden beridir nadasa aldığımız kültürel aktivitelerimize son sürat bir başlangıç yapıyoruz, tiyatro arsızı oluyoruz. Unutmadan Pazar günleri 3+yaşlar için çocuk stand-up’ı bulunuyor.

Read more...

Dolphinarium Yunus Gösterisi

19 Şubat 2009

Yağmur yağmış, çamur olmuş dert değil bize.


Bize gezme olsun gezme...


Read more...

Kör cehalet

18 Şubat 2009

Öncelikle sayfamızı takip eden tüm arkadaşlarımdan aşağıda yazmak zorunda bırakıldığım mesaj nedeniyle özür diliyorum.

Buraya yakışıksız mesajlar bırakan kişiye sesleniyorum.

Son mesajlarınla beraber bu güne kadar bıraktığın tüm mesajlaın ve bu mesajların bırakıldığı IP adresin bende kayıtlı.

Bugünden sonra akıllanıp yaptıklarına son verebilirsin, ancak acemice bıraktığın bu bilgileri yok edemezsin.

Hakkında yasal süreç başlatılmıştır. Seninle resmi kanallardan iletişim kuruyor olacağız bundan sonra.

 “Kör cehalet çirkefleştirir insanları!
Suskunluğum asaletimdendir,
Her lafa verecek bir cevabım var,
Lakin;
Bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye…”


                                                                                                Mevlana

Read more...

Bugs Bunny Buzda, Lâl ve Ela seyirde

12 Şubat 2009

Uzun Zamandır Lâl’i tiyatro, gösteri vb. sosyal aktivitelere götürme isteğim, yanısıra acaba anlar mı, sıkılır mı, mızmızlanır mı endişelerim, sevgili arkadaşım Selda’nın sayesinde nihayet buldu. Aslında girişim aşamasında hâlâ kafamızda doğru mu yapıyoruz soruları vardı ama gösteri başladığı anda tık nefes, pür dikkat, üst düzey konsantrasyon seviyeleri biz pimpirik anneleri hayrete düşürdü.

O kadar güzel eşlik ettiler ki gösteriye, açıkçası ben her ikisini de izlemekten şaşkınlığımı atana kadar pistte neler oluyor bakamadım. Lâlocan kucağımda kıpır kıpır sallanırken, şarkılara tempo tutarken, alkııış alkışş diye bağırırken; Ela “babanneee babanne” diye Sylvester’ı Büyükanne’ye şikayet etti. Aslında gecenin esprisini de patlatmış oldu. Salondaki tüm çocuklar büyükanne büyükanne diye masal kahramanını piste çağıralı 5 dakikayı geçmiş, hatta o sahne bitmişti ama Eloş durumu yeni idrak edebilmiş ve annesinin müsadesini almadan ulu orta seslenmek istememişti. Sonuç; gösterinin alakasız bir yerlerinde babannee diye bağıran bir Ela, el çırpmaktan avuçları kıpkırmızı olan bir Lâl ve çocuklar kadar eğlenen anneler : )

Uzun lafın kısası; aktiviteler tekrar edile.

Read more...

Bun bun bunaldım…

10 Şubat 2009

İlk defa dertleşircesine yazıyorum buraya herhalde.
Bunaldım.
Bu saat olmuş hala işteyim.
Şu an telefonumu çaldırıp projesinin akıbetini soran müşteriye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. “ne önemi var projenin, ne kazandıracak yarın sabah sana. Hadi kazandırdı, sürekliliği var mı bu başarının? Gün içinde fırsat buldukça çocuğunu kameradan izlemekle yetinmenin ne demek olduğunu biliyor musun? Mesela şu an ablası yemeğini hazırlarken hınzırca su pompasının tepesine basmaya çalışıyor ve ben sadece izliyorum burada haberin var mı?” diye avaz avaz bağırmak istiyorum.
Ama yapamıyorum, en kibarından dinliyorum ve kapatıyorum telefonu.
Aklıma sahip ol yalabbiiiim.

Read more...

Ne oluyorum?


Chageling

Unutamayacağım bir Clint Eastwood filmi daha.

Unutamayacağım bir senaryo. Ve gerçeğin ta kendisi.

Film bittiğinde oturduğu yerden kalkamayan ben.

Senaryonun gerçek bir hikayeyi anlatmasının etkisinden kurtulamayan ben, sonunun farklı olması gerektiğine inanan ben. Hüngürt ben. Anne ben.


The Curious Case of Benjamin Button

Farklı bir gözle izledim.
Bir babanın çocuğuna babalık edemeyeceği için ailesini terkedişine içerleyen ben.

Babası okula bırakamayacağı için gözleri nemlenen ben.

Kızı 13 yaşındayken ilk flörtüne müdahele edemeyeceği için başka bir baba bulması için eşini ikna eden babaya hüngürt ben. Anne ben.

Sylvester ve Tweety



Yakındır ben Lâl’le çizgi film izlerken Sylvester’ın Tweety’i tuzağa düşürmesine de hüngürderim.

Gitgide çocuklaşıyor muyum? Anneleşiyor muyum? Ne oluyorum?

Read more...

Flaş Flaş!

6 Şubat 2009

Blog aleminde uzun zamandır kendisinden haber alınamayan Lâl bugün Turkline ofisinde görüntülendi. Uzun zamandır annesinin eve geç gelmesinden şikayet eden Lâl, annesine yardım etmek için sonunda kolları sıvayarak iş başına geçti.





















Read more...