Var mı çözebilen?

29 Temmuz 2010


Derdini anlatacak kadar bir büyüse dedim
Sendelemeden yürüse, arkasında evliya çelebi gibi dolaştırmasa dedim
Bezden de kurtulursak tamamdır bu iş dedim
Dumanı üstünde yemeğe hasretim, kendi yemeğini yiyebilse artık dedim
Ne olurdu sabahları ben işe gidiyorken paçama sarılmasa, beni el sallayarak uğurlasa dedim
İki yaş sendromunu atlatırsak hayat daha kolay olacak dedim

Zaman akıyor işte… büyüyor…

Biliyorum bu inatlaşmaları da geçecek…

Gün gelecek inatlaşması yerini özgüven-kimlik arayışı gibi kavramlara bırakacak.

Ergenlik mi diyeceğiz biz buna?

Belki o güne kadar davranış bilimciler farklı bir isim bulacaklar buna… şöyle daha havalı… öyle ya rahmetli anannem ergenlik mi bilirdi sanki? Sanmam.

Bir varmış bir yokmuş gibi... Dondurasım var bu gece herşeyi.

Read more...

Sana değdiğinden beri ellerim…

21 Temmuz 2010

2006 senesinde bir yaz akşamı, Açıkhava’da onu dinliyorken tuttuğum dileğim nasıl kabul olduysa …

Dün akşam sen aynı sahnedeyken tuttuğum dileğimin de yine kabul olması dileğimle…

dip: yılların açıkhava sahnesine türbe muammelesi yaptığımın farkındayım ama hep tuttu, napiym :-)

Read more...

Ördek suya daldı

19 Temmuz 2010


Sabah uyandığında rüyasında tavşanları gördüğünü söylemiş. Toplamışlar tası tarağı doğru Darıca Hayvanat Bahçesine. Şans bu ya tavşanları doğaya bırakmışlar ve aramaları gerektiğini söylemişler. Sen üzülme demiş ananesi dedesi… buluruz… azmetmişler karış karış gezmişler… bulmuşlar tavşanları… Kucağına almış sevmiş, öpmüş… akşamüzeri ben gittiğimde ağzı bir karış açık uyuyordu… hissetti sanki başucunda onu izlediğimi… gözünü açmasıyla anlatmaya başlaması bir oldu… biliyoy musun dedem bizi havvanat baççesine götüydü… tavşanlayı dışayı bıyakmışlay ama dedemle ananem buldu benim için… miniiik bi tavşan bulduk, kucaama aldım onu… çok tatlıydı, miniiik bi ağzı vaydı… hem biliyoy musun tavşan Beşiktaşlıymış… tavşan takım mı tutuyormuş dedim. Eveeet siyak beyaz bi tavşandı annejim dedi. Babam görse çok mutlu oluydu dedi.


Yazlığa gitti ananne ve dedeyle… biz de hafta sonu yanına… elimden tuttuğu gibi sokağa çıkarttı beni… buyada lokmak tatlısı yiyebiliyis, buyadan mısıy alabiliyiz, buyadaki amca beni çok sevdi, bak koluma bi cici taktı… hem de taşlı göyüyoy musun senin gibi oldum ben dedi… buyadan kitap alabiliysin sıkılma sen dedi… çubuklu donduyma almak isteysen eydal amcadan alalım, külakta isteysen nanemin donduymacasına yüyümemiz lazım dedi… sanki kültür turundayız, bir ciddiyet bir ciddiyet bana etrafı anlatırken… ben de burada büyüdüm lal’cim dedim, senin gibi bahçede oyun oynadım, plajda denize girdim dedim… benim de çocuk olabileceğime inanmak istemedi... sen annesin, çocuk diilsin annejim diye azarladı ve sti atümü hatırlattı tekrar tekrar… sen annesin, sen annesin… yazlık dönüşü ilk iş yazlık bahçesinde çekilmiş birkaç kare fotoğraf bulup ikna etmeye çalışacağım.


Plajda ise geçen seneye göre çok farklıydı… oyuncaklarıyla oynamak isteyen çocuklara vurmadı. Oyuncaklarını paylaşmasına paylaştı da… paylaşılamayan bir suluk oldu, birbirlerinin elinden kapmak için yarıştılar… aykadaşım yütfen suluğumu veyiy misin diye peşinden dolaştı durdu bir çocukcağızın… Çocuk duymamamızlıktan gelip suluğu vermeyince kendince postaladı arkadaşını… seni annen meyak etmiştir sen şimdi git, annenden izin al sona yine geliysin tamam mıı diye yolladı çocuğu… anne de anne de tam… çocuğa 100 mt mesafeden göz kulak olabilmek için kartal gözüne sahip olması gerek, oysa ki gayet insan görünümündeydi :- ) tıııın durumları hat safhada kadında. Güneşle beraber döndü durdu şezlongunda…

Denize girme konusu geçen senekinden farksızdı. İsteksiz ve cesaretsiz… ikinci gün babasının gelmesiyle korkularını yendi… Ördek suya daldı zil çaldı oynayarak yavaş yavaş alıştırdı babası suya… Zil çaldı dedikten sonra zil çalma efekti de yapıyor dırrrrıııınnn diye nerden duyduysa onu, bizim kapı zilimiz gayet polifonik oysa ki… kollarını ayaklarını çırpıştırmaya başlamasıyla, babasının belinden destek olup Lal’i yüzdürmesiyle kendini yüzüyor sandı… herkes bana baksın ayşe lal yüzebiliyoooy diye bağırsa da etraftakiler pek ilgilenmediler haliyle… babajım sen bayıy mısın ayşe lal yüzebiliyoy herkes buyaya baksın dey misin diye zavallı koca kişisinin karizmasını ayaklar altına aldı. Aynı şeyi 3 yaşındaki bir çocuk söyleyince kimse bakmaz da neden kırk yaşındaki adam söyleyince herkes dönüp bakar halbuki hiç anlamadım :- )

Read more...

Seramonik hafta sonu

12 Temmuz 2010

Vahşi doğasından ötürü duyduğum sempatiyi yerle bir eden güney afrika’daki vuvuzela çılgınlığının bitişini kutladık bu hafta sonu.

Aman ne heyecan ne heyecan bizim evin erkek kişisinde.

Izgaralar kuruldu, renkli çarliston biberler temizlendi ayıklandı, etler kategorilerine ayrılarak biberlerle estetik bir uyum içinde ızgaraya dizildi.

Bunca yıllık evliliğimde hiç görmediğim çeviklikte masa kurmalar, çerez hazırlamalar, içecek servisleri…

Hatta öyle bi güven geldi ki kendine siz kızlar bu akşam dinlenin yemekler hazır olunca sesleneceğim diyerek sepetledi bile bizi.

Bunca zamandır izlediğim, ya da Lâl doğduktan sonra izlemeye yeltenip de izleyemediğim, ertesi gün dizi izleme sitelerinden takip ettiğim dizilerim için hiç böyle seramoniler yapmadım ben.

Sadece izlemek istediğim şeyi kesintisiz izleyebilmek gayet yeterli bir lüks oldu benim için.

Araya çiş girmeden, eldeki meyva yere dökülmeden, oyuncak atını salona sürüklemeden, koltukların üzerinde dolaştığı için onunla koltuk koltuk gezip önünde set oluşturmadan, saklambaç oynayıp da dizinin bir kısmını masa altında izlemek zorunda kalmadan bir şeyleri izleyemedim ben.

Vuvuzela çığırtısı eşliğinde yemeklerimizi beklerken biz mi ne yaptık?

Balkonumuzun keyfini sürüp, yıldızların altında kitaplarımızı okuduk. Varsın anne bir şey izleyemesin :-)


Read more...

Ta ta taaaam... Sonunda bu da oldu!

6 Temmuz 2010


Lâl: Annejim ben evlenmek istiyorum.
Anne: İçses (oldu canım) Hmm tabii ki kızım, ileride zamanı gelince evleneceksin tabii ki.
Lâl: Hayıy şimdi evlenijem.
Anne: Öyle mi? Peki damat kim?
Lâl: Damaaaaat… dayım olsun!
Anne: Dayılardan damat olmaz ki Lâl.
Lâl: Kim oluy damat?
Anne: İçses (bizim onaylayacağımız biri elbette) Buna ileride sen karar vereceksin.
Lâl: Ben yabanjı biyiyle evlenemem anne koykayım!
Anne: İçses (ha şunu bileydin) Ama sen onu tanıyacaksın, arkadaşlık edeceksin… yabancı olmayacak sana.
Lâl: Oymas anne yütfen dayım damat olsun.
Anne: Lâlcim dayın damat olamaz…
Lâl: Peki babam olsun damat hııı?
Anne: Nerden çıktı bu konu kızım, baban da olmaz diyceem ama...?? Hadi şakacıktan olsun bakalım…
Lâl: Yaşasın ben evleniyoyum anne, gelin oluyoyum… Ama olamaaaas!! tüh benim gelinliiim yok ki!

Read more...